mother&son
Egemen ile hayat...
20 Aralık 2016 Salı
15 Aralık 2011 Perşembe
13 Aralık 2011 Salı
modası gemiş 14 bebek hurafei
Hurafe 1) Bebekler hergün yıkanmalıdır.
Doğrusu: Bebekler yetişkinler gibi terleyip kokmazlar. Bu nedenle bebekleri 2-3 günde bir yıkamak yeterlidir. Tabii büyük bir kaka yapıp her tarafı batırırsa bir istisna yapılabilir.
Biz ne yapıyoruz? Ben de Canı 2-3 günde bir yıkıyorum. Bunun nedeni daha çok küçük olması ve banyoda suyla iyice kayganlaşan vücudunun elimden kaçacağından korkmam. Ayrıca zamanının büyük çoğunluğunu evde geçiren bir bebeğin o kadar da çok kirlendiğini düşünmüyorum. İleride sokaklarda oynayıp çamurlara girmeye başlayınca işler değişir tabii…
Doğrusu: Bebekler yetişkinler gibi terleyip kokmazlar. Bu nedenle bebekleri 2-3 günde bir yıkamak yeterlidir. Tabii büyük bir kaka yapıp her tarafı batırırsa bir istisna yapılabilir.
Biz ne yapıyoruz? Ben de Canı 2-3 günde bir yıkıyorum. Bunun nedeni daha çok küçük olması ve banyoda suyla iyice kayganlaşan vücudunun elimden kaçacağından korkmam. Ayrıca zamanının büyük çoğunluğunu evde geçiren bir bebeğin o kadar da çok kirlendiğini düşünmüyorum. İleride sokaklarda oynayıp çamurlara girmeye başlayınca işler değişir tabii…
Hurafe 2) Bebekler sessiz ve karanlık odalarda uyurlar.
Doğrusu: Bazı bebeklerin uykuları gerçekten hafif olabilir. Ancak çoğu bebek arka planda hafif gürültü ve az ışık koşullarında da uyuyabilir. Ayrıca bebeğiniz gürültülü koşullarda uyumaya alışırsa, ileride çok değişik ortamlarda da rahatlıkla uyuyabilir.
Biz ne yapıyoruz? Buna kesinlikle katılıyorum. Can’ı küçüklüğünden beri hafif seste ve ışıkta uyumaya alıştırıyoruz. Tabii uykunun başlarında, henüz tam dalmadan, aniden yüksek bir ses olursa uyanıyor. Ama bir kere daldıktan sonra rahatlıkla gürültüyü dikkate almadan uyuyabiliyor. Mesela geçen akşam kalabalık bir misafir grubunun ortasında uykuya geçmekte zorlandı. Hemen daha loş bir odaya alıp 5 dakikada uyuttum. Sonra misafirlerin olduğu odaya getirdim. Hiç sorun çıkmadan normal uykusunu uyudu. Aslında bebekler anne karnında iken dışarıdan gelen seslere alışmış oluyorlar. Asıl tamamen sessiz bir ortamda uyumaya çalışmak bebekler için garip geliyor.
Doğrusu: Bazı bebeklerin uykuları gerçekten hafif olabilir. Ancak çoğu bebek arka planda hafif gürültü ve az ışık koşullarında da uyuyabilir. Ayrıca bebeğiniz gürültülü koşullarda uyumaya alışırsa, ileride çok değişik ortamlarda da rahatlıkla uyuyabilir.
Biz ne yapıyoruz? Buna kesinlikle katılıyorum. Can’ı küçüklüğünden beri hafif seste ve ışıkta uyumaya alıştırıyoruz. Tabii uykunun başlarında, henüz tam dalmadan, aniden yüksek bir ses olursa uyanıyor. Ama bir kere daldıktan sonra rahatlıkla gürültüyü dikkate almadan uyuyabiliyor. Mesela geçen akşam kalabalık bir misafir grubunun ortasında uykuya geçmekte zorlandı. Hemen daha loş bir odaya alıp 5 dakikada uyuttum. Sonra misafirlerin olduğu odaya getirdim. Hiç sorun çıkmadan normal uykusunu uyudu. Aslında bebekler anne karnında iken dışarıdan gelen seslere alışmış oluyorlar. Asıl tamamen sessiz bir ortamda uyumaya çalışmak bebekler için garip geliyor.
Hurafe 3) Bebeklerin ateşi çıktığında ateşini düşürmek için vücuduna alkol sürün.
Doğrusu: Bebeğin ateşini düşürmek için vücuduna alkol sürmek hiçbir işe yaramaz. Aksine alkol bebeğin cildi tarafından emilebileceği için tehlikelidir.
Biz ne yapıyoruz? Üstüme iyilik sağlık! Bunu kim söylemiş? Hiç duymadım, uygulamadım ve uygulamayı da düşünmem.
Doğrusu: Bebeğin ateşini düşürmek için vücuduna alkol sürmek hiçbir işe yaramaz. Aksine alkol bebeğin cildi tarafından emilebileceği için tehlikelidir.
Biz ne yapıyoruz? Üstüme iyilik sağlık! Bunu kim söylemiş? Hiç duymadım, uygulamadım ve uygulamayı da düşünmem.
Hurafe 4) Bebeği kucağınızda zıplatırsanız bacakları çarpık olur.
Doğrusu: Bu tam bir kocakarı hikayesidir. Aksine bebeklerin vücutlarının ağırlıklarını bacakları üzerinde taşımaları ve denge merkezlerini bulmaları açısından böyle egzersizlerin yapılması faydalıdır.
Biz ne yapıyoruz? Nihayet biri bunu söylediği için teşekkürler. Biz de Can’ın ufaklığından beri ayakta durması ve oturması konusunda hiçbir kısıtlama yapmadık. Şimdi 5 aylık ve yaklaşık 1.5-2 aydan beri ayaklarının üzerinde vücut ağırlığını gayet güzel taşıyor. Hatta kucağımda iken tepeme tırmanmaya çalışıyor. Neredeyse desteksiz ayakta duracak. Oturma konusunda da; 45 derece açı ile destekle oturtmaya 1-2 aylıkken başladık. Şu anda yavaş yavaş desteksiz oturma denemelerine başladı. Bebekler kırılıp bozulacak bir oyuncak değildir. O ayaklar yürümek için, o kalça oturmak için dizayn edilmiştir. O nedenle bebeğinizi gönül rahatlığı ile oturtun ve yürütün. Merak etmeyin bir yerlerine birşey olmaz.
Doğrusu: Bu tam bir kocakarı hikayesidir. Aksine bebeklerin vücutlarının ağırlıklarını bacakları üzerinde taşımaları ve denge merkezlerini bulmaları açısından böyle egzersizlerin yapılması faydalıdır.
Biz ne yapıyoruz? Nihayet biri bunu söylediği için teşekkürler. Biz de Can’ın ufaklığından beri ayakta durması ve oturması konusunda hiçbir kısıtlama yapmadık. Şimdi 5 aylık ve yaklaşık 1.5-2 aydan beri ayaklarının üzerinde vücut ağırlığını gayet güzel taşıyor. Hatta kucağımda iken tepeme tırmanmaya çalışıyor. Neredeyse desteksiz ayakta duracak. Oturma konusunda da; 45 derece açı ile destekle oturtmaya 1-2 aylıkken başladık. Şu anda yavaş yavaş desteksiz oturma denemelerine başladı. Bebekler kırılıp bozulacak bir oyuncak değildir. O ayaklar yürümek için, o kalça oturmak için dizayn edilmiştir. O nedenle bebeğinizi gönül rahatlığı ile oturtun ve yürütün. Merak etmeyin bir yerlerine birşey olmaz.
Hurafe 5) Klasik müzik dinlemek bebeğin IQ’sünü artırır.
Doğrusu: Müzik bebeğinizin yaşantısını elbette renklendirir, ancak, klasik müzik dinlemenin IQ artışına yol açtığı henüz bilimsel olarak kanıtlanmamıştır.
Biz ne yapıyoruz? Hmmm… Olabilir de olmayabilir de. Biraz müzik dinlemenin kimseye zararı olmaz. Ancak çok büyük beklentilere girmemek lazım. İleride klasik müziğin IQ artırıcı etkisi ispatlanırsa ne ala! İspatlanmazsa, bebeğinizin klasik müziğe kulak dolgunluğu olur. Fena mı?
Doğrusu: Müzik bebeğinizin yaşantısını elbette renklendirir, ancak, klasik müzik dinlemenin IQ artışına yol açtığı henüz bilimsel olarak kanıtlanmamıştır.
Biz ne yapıyoruz? Hmmm… Olabilir de olmayabilir de. Biraz müzik dinlemenin kimseye zararı olmaz. Ancak çok büyük beklentilere girmemek lazım. İleride klasik müziğin IQ artırıcı etkisi ispatlanırsa ne ala! İspatlanmazsa, bebeğinizin klasik müziğe kulak dolgunluğu olur. Fena mı?
Hurafe 6) Bebek ağlamaya başlayınca hemen kucağa almayın. Şımarır. Bırakın biraz ağlasın.
Doğrusu: 4 aydan küçük bebekler, bir sorun olduğunda ya da mutsuz olduklarında kendi kendilerini sakinleştirecek çok az yöntem bilirler. Emzik emmek biridir, kundaklanmak da diğeri. Ancak kundaklanmayı da kendi başlarına yapamazlar. Bu nedenle bebeğiniz ağladığında onu kucaklayın ve sakinleştirin. Böylece sizin her zaman onun ihtiyaçlarını karşılayacağınızı bilecek ve güven duygusu gelişecektir.
Biz ne yapıyoruz? Biz de doğduğundan beri Can’ı hiç uzun süre ağlatmamaya çalıştık. Özellikle 4 aydan küçük bebeklerin şımarabileceklerini düşünmüyorum. Daha çevrelerindeki dünyayı yeni yeni algılamaya başlayan, görüşleri bile tam olarak gelişmemiş bir bebek şımarma konseptini nereden bilebilir ki Bu konuda Harvey Karp’ın “Mahallenin En Mutlu Bebeği-Happiest Baby on the Block” kitabını öneriyorum.
Doğrusu: 4 aydan küçük bebekler, bir sorun olduğunda ya da mutsuz olduklarında kendi kendilerini sakinleştirecek çok az yöntem bilirler. Emzik emmek biridir, kundaklanmak da diğeri. Ancak kundaklanmayı da kendi başlarına yapamazlar. Bu nedenle bebeğiniz ağladığında onu kucaklayın ve sakinleştirin. Böylece sizin her zaman onun ihtiyaçlarını karşılayacağınızı bilecek ve güven duygusu gelişecektir.
Biz ne yapıyoruz? Biz de doğduğundan beri Can’ı hiç uzun süre ağlatmamaya çalıştık. Özellikle 4 aydan küçük bebeklerin şımarabileceklerini düşünmüyorum. Daha çevrelerindeki dünyayı yeni yeni algılamaya başlayan, görüşleri bile tam olarak gelişmemiş bir bebek şımarma konseptini nereden bilebilir ki Bu konuda Harvey Karp’ın “Mahallenin En Mutlu Bebeği-Happiest Baby on the Block” kitabını öneriyorum.
Hurafe 7) Bebekler ıslak bezlerinin değiştirilmesi için gece uykusundan uyandırılmalıdır.
Doğrusu: Çiş steril birşeydir ve günümüz hazır bezleri ıslaklığı büyük ölçüde emebilecek şekilde geliştirilmiştir. Yani bebekleri gece boyunca aynı bezle tutmanın bir sakıncası yoktur. Ancak kakalı bezin uzun süre tutulması, özellikle kız bebeklerde idrar yolu ya da idrar kesesi enfeksiyonlarına yol açabilir. Yani kaka kokusu alıyorsanız bezi değişin.
Biz ne yapıyoruz? Özellikle 1-2 aylık bebekler için bezin gece boyunca tutulmasına katılmıyorum. Çünkü bu bebekler hemen her beslenme seansından sonra kaka yapıyor. Bebek büyüyüp günde 1-2 kere kaka yapma düzenine geçince ve bu kakalar da geceye denk gelmiyorsa belki bez değiştirilmeyebilir. Yine de Can ıslaklığa sinir olan bir bebek. Dolayısıyla, evde olduğum sürece, bezin idare edeceğini bilsem de, sırf ben rahat edeceğim diye değiştirmemek zalimlik gibi geliyor.
Doğrusu: Çiş steril birşeydir ve günümüz hazır bezleri ıslaklığı büyük ölçüde emebilecek şekilde geliştirilmiştir. Yani bebekleri gece boyunca aynı bezle tutmanın bir sakıncası yoktur. Ancak kakalı bezin uzun süre tutulması, özellikle kız bebeklerde idrar yolu ya da idrar kesesi enfeksiyonlarına yol açabilir. Yani kaka kokusu alıyorsanız bezi değişin.
Biz ne yapıyoruz? Özellikle 1-2 aylık bebekler için bezin gece boyunca tutulmasına katılmıyorum. Çünkü bu bebekler hemen her beslenme seansından sonra kaka yapıyor. Bebek büyüyüp günde 1-2 kere kaka yapma düzenine geçince ve bu kakalar da geceye denk gelmiyorsa belki bez değiştirilmeyebilir. Yine de Can ıslaklığa sinir olan bir bebek. Dolayısıyla, evde olduğum sürece, bezin idare edeceğini bilsem de, sırf ben rahat edeceğim diye değiştirmemek zalimlik gibi geliyor.
Hurafe 8 ) Bebek soğuk algınlığı geçiriyorken ya da hafif ateşi varken aşı yaptırmak tehlikelidir.
Doğrusu: Küçük bir rahatsızlık bebeğinizin bağışıklık sistemini o kadar da etkilemez. Ya da aşıya karşı reaksiyon geliştirme riskini artırmaz.
Biz ne yapıyoruz? Ben de ateşli iken aşı yapılmadığını biliyordum. Bu konuda bir yorum yapmadan önce doktoruma danışacağım. Bilgisi olan varsa yorum yazabilirse sevinirim.
Doğrusu: Küçük bir rahatsızlık bebeğinizin bağışıklık sistemini o kadar da etkilemez. Ya da aşıya karşı reaksiyon geliştirme riskini artırmaz.
Biz ne yapıyoruz? Ben de ateşli iken aşı yapılmadığını biliyordum. Bu konuda bir yorum yapmadan önce doktoruma danışacağım. Bilgisi olan varsa yorum yazabilirse sevinirim.
Hurafe 9) 6 aydan küçük bebeklere güneş yağı sürülmemelidir.
Doğrusu: Bebeğinizde cilt kanseri oluşma riski, güneş yağının içindeki kimyasalların vereceği zarardan yüksektir. En güzeli saat 10.00-16.00 arasında bebeği güneşten uzak tutmaktır. Ama güneşe çıkacaksa en az SPF15+ koruma faktörlü güneş yağı sürmelidir. Amerikan Pediatri Akademisi(AAP) bebeğin yüzü ve elleri gibi küçük bölgelere güneş yağı sürmenin sakıncalı olmadığını söylemektedir.
Biz ne yapıyoruz? Ben Can’ı 6 aydan önce havuza sokmak istediğimden güneş yağı konusunu doktoruma sormuştum. Onun açıklaması şöyle oldu: “Bebeklerin cilt derilerinin vücutlarının ağırlığına oranı yetişkin insanlardan fazladır. Dolayısı ile 6 aydan küçük bebeklerde kimyasal bir ürün olan güneş yağının nasıl bir etki yaratacağı bilinmemektedir. Bu nedenle 6 aydan önce kesinlikle kullanmanızı tavsiye etmiyorum” demişti. Bana da mantıklı geldi. Ayrıca bebekler için güneş yağı üreten üreticiler bile güneş yağının kullanma talimatını 6 ayın üzeri için veriyor. Parents Dergisi bu yazısında aslında eksik yazmış. AAPnin açıklamasına göre “bebekler için en güzeli belirtilen saatlerde güneşten uzak durmak. Güneşe illa çıkılacaksa uzun kollu ve bacaklı kıyafetler giyilmelidir. Bu kıyafetlerin korumadığı yerlere SPF15+ güneş yağı sürülebilir.” diyor.
Doğrusu: Bebeğinizde cilt kanseri oluşma riski, güneş yağının içindeki kimyasalların vereceği zarardan yüksektir. En güzeli saat 10.00-16.00 arasında bebeği güneşten uzak tutmaktır. Ama güneşe çıkacaksa en az SPF15+ koruma faktörlü güneş yağı sürmelidir. Amerikan Pediatri Akademisi(AAP) bebeğin yüzü ve elleri gibi küçük bölgelere güneş yağı sürmenin sakıncalı olmadığını söylemektedir.
Biz ne yapıyoruz? Ben Can’ı 6 aydan önce havuza sokmak istediğimden güneş yağı konusunu doktoruma sormuştum. Onun açıklaması şöyle oldu: “Bebeklerin cilt derilerinin vücutlarının ağırlığına oranı yetişkin insanlardan fazladır. Dolayısı ile 6 aydan küçük bebeklerde kimyasal bir ürün olan güneş yağının nasıl bir etki yaratacağı bilinmemektedir. Bu nedenle 6 aydan önce kesinlikle kullanmanızı tavsiye etmiyorum” demişti. Bana da mantıklı geldi. Ayrıca bebekler için güneş yağı üreten üreticiler bile güneş yağının kullanma talimatını 6 ayın üzeri için veriyor. Parents Dergisi bu yazısında aslında eksik yazmış. AAPnin açıklamasına göre “bebekler için en güzeli belirtilen saatlerde güneşten uzak durmak. Güneşe illa çıkılacaksa uzun kollu ve bacaklı kıyafetler giyilmelidir. Bu kıyafetlerin korumadığı yerlere SPF15+ güneş yağı sürülebilir.” diyor.
Hurafe 10) Bebeğin yaşamının ilk ayında tüm bebek biberonları ve emzikleri sürekli sterilize edilmelidir.
Doğrusu: Biberon ve emzikleri satın aldıktan sonra ilk kullanımdan önce sterilize etmelidir. Ancak bundan sonra sabunlu su ile yıkamak yeterli olur. Bebekler günlük yaşamda, sabunlu suyla güzelce yıkanmış biberon ve emziklerin üzerinde kalan mikroplardan daha fazlasını çevredeki eşyalara temas ederek alırlar.
Biz ne yapıyoruz? Biz biberon ve emziklerin üzerinde yazılan sterilize etme talimatı ne ise onu uyguladık. Yani ilk kullanımdan önce 15 dakika kadar suyun içinde kaynattık. Ondan sonra da sabunlu sıcak su ile yıkamaya devam ettik. Bu konuda fazla paronayak olmaya gerek yok diye düşünüyorum.
Doğrusu: Biberon ve emzikleri satın aldıktan sonra ilk kullanımdan önce sterilize etmelidir. Ancak bundan sonra sabunlu su ile yıkamak yeterli olur. Bebekler günlük yaşamda, sabunlu suyla güzelce yıkanmış biberon ve emziklerin üzerinde kalan mikroplardan daha fazlasını çevredeki eşyalara temas ederek alırlar.
Biz ne yapıyoruz? Biz biberon ve emziklerin üzerinde yazılan sterilize etme talimatı ne ise onu uyguladık. Yani ilk kullanımdan önce 15 dakika kadar suyun içinde kaynattık. Ondan sonra da sabunlu sıcak su ile yıkamaya devam ettik. Bu konuda fazla paronayak olmaya gerek yok diye düşünüyorum.
Hurafe 11) Bebeği uyuken karın üstü yatırmak güvenlidir.
Doğrusu: Bebekler için en güvenli uyku pozisyonu sırt üstü yatırmaktır. Geçmişte doktorlar, bebeğin kusacağını ve kusmuğu ile boğulacağını düşündükleri için yüzüstü ya da yan yatırmayı öneriyorlarmış. Fakat araştırmalar sırt üstü yatış dışındaki bütün pozisyonların “Ani Bebek Ölümü Sendromu Riskini” artırdığını gösteriyor.
Biz ne yapıyoruz? Bu konuda bilimsel önerilere uyuyor ve Can’ı doğduğundan beri sadece sırt üstü yatırıyoruz. Gerçi son 1 aydır kendi kendine yana dönmeye başladı. Hatta bazen uyanmaya yakın hızını alamayıp yüz üstüne de dönüyor. Ama yüz üstü uyumasına izin vermiyoruz.
Doğrusu: Bebekler için en güvenli uyku pozisyonu sırt üstü yatırmaktır. Geçmişte doktorlar, bebeğin kusacağını ve kusmuğu ile boğulacağını düşündükleri için yüzüstü ya da yan yatırmayı öneriyorlarmış. Fakat araştırmalar sırt üstü yatış dışındaki bütün pozisyonların “Ani Bebek Ölümü Sendromu Riskini” artırdığını gösteriyor.
Biz ne yapıyoruz? Bu konuda bilimsel önerilere uyuyor ve Can’ı doğduğundan beri sadece sırt üstü yatırıyoruz. Gerçi son 1 aydır kendi kendine yana dönmeye başladı. Hatta bazen uyanmaya yakın hızını alamayıp yüz üstüne de dönüyor. Ama yüz üstü uyumasına izin vermiyoruz.
Hurafe 12) Bebeğin biberonuna pirinç lapası koymak daha iyi uyumasını sağlar.
Doğrusu: Bebeklerin katı gıdalara başlaması için 4-6 aylık olana kadar beklenmelidir. Araştırmalara göre 4.aydan önce katı gıda verilen bebekler hazır mama ve anne sütü verilen bebeklere göre daha kötü bir uyku düzenine sahip oluyor ve ileriki yaşlarda obezite riski artıyor.
Biz ne yapıyoruz? Bu konuda yine doktorların tavsiyesini uyguladık ve pirinç lapasına 4 aylık olana kadar geçmedik. Pirinç lapasını ilk denediğimizde kanlı bez sorunumuz olduğu için kestik. Daha sonra kanlı bezin pirinç lapasından kaynaklanmadığını anladık ama bir müddet katı mamaya ara vermiş olduk. Şimdi 5.aydayız ve pirinç lapası yerine buğday lapasına başladık. Lapayı biberona koymayı düşünmüyorum. Çünkü dokusu süte göre daha koyu. Bebeğin aniden çok için boğazına kaçmasını istemiyorum. Bunun yerine lapayı kaşık ile kontrollü olarak verme yoluna gidiyorum.
Doğrusu: Bebeklerin katı gıdalara başlaması için 4-6 aylık olana kadar beklenmelidir. Araştırmalara göre 4.aydan önce katı gıda verilen bebekler hazır mama ve anne sütü verilen bebeklere göre daha kötü bir uyku düzenine sahip oluyor ve ileriki yaşlarda obezite riski artıyor.
Biz ne yapıyoruz? Bu konuda yine doktorların tavsiyesini uyguladık ve pirinç lapasına 4 aylık olana kadar geçmedik. Pirinç lapasını ilk denediğimizde kanlı bez sorunumuz olduğu için kestik. Daha sonra kanlı bezin pirinç lapasından kaynaklanmadığını anladık ama bir müddet katı mamaya ara vermiş olduk. Şimdi 5.aydayız ve pirinç lapası yerine buğday lapasına başladık. Lapayı biberona koymayı düşünmüyorum. Çünkü dokusu süte göre daha koyu. Bebeğin aniden çok için boğazına kaçmasını istemiyorum. Bunun yerine lapayı kaşık ile kontrollü olarak verme yoluna gidiyorum.
Hurafe 13) Bebek düzenli (saatli) bir beslenme programına göre beslemelidir.
Doğrusu: Bebeğin açlık işaretlerine bakarak acıktığını gördüğünüzde beslemek ve doyduğunu gördüğünüzde bırakmak daha doğrudur. Beslenmeyi kesin bir programa bağlamak bebeğin sağlıklı bir beslenme düzeni geliştirmesini engeller.
Biz ne yapıyoruz? Doktorun önerisi ile Can 2 aylık olana kadar geceleri dahil her 3 saatte bir besledik. Şimdi büyüdüğü ve açlığı ile ilgili sinyalleri daha rahat verdiği için bu konuda daha esneğiz. Yine de Can hala bir günde 8-10 defa yemek yiyor.
Doğrusu: Bebeğin açlık işaretlerine bakarak acıktığını gördüğünüzde beslemek ve doyduğunu gördüğünüzde bırakmak daha doğrudur. Beslenmeyi kesin bir programa bağlamak bebeğin sağlıklı bir beslenme düzeni geliştirmesini engeller.
Biz ne yapıyoruz? Doktorun önerisi ile Can 2 aylık olana kadar geceleri dahil her 3 saatte bir besledik. Şimdi büyüdüğü ve açlığı ile ilgili sinyalleri daha rahat verdiği için bu konuda daha esneğiz. Yine de Can hala bir günde 8-10 defa yemek yiyor.
Hurafe 14) Bebekler nazik ayak parmaklarının korunması ve ayaklarının düzgün durması için sert ayakkabılar giymelidir.
Doğrusu: Bebekler zeminlere tutunmak için ayak parmaklarını kullanırlar. Bu nedenle iç mekanlarda ayakkabısız dolaşabilirler. Dışarıda ise güvenle yürümesini sağlamak için tabanı kaymayan bir ayakkabı giymelidir. Sert zeminli ayakkabılar kayabilirler.
Biz ne yapıyoruz? Can henüz 5 aylık olduğu için kendi kendine yürümeye başlamış değil. Yürümeye başladığında tabanı kaymayan, uygun bir ayakkabı edineceğiz. Evde de şu anda çorap ya da çıplak ayakla geziyor ve halinden de
Doğrusu: Bebekler zeminlere tutunmak için ayak parmaklarını kullanırlar. Bu nedenle iç mekanlarda ayakkabısız dolaşabilirler. Dışarıda ise güvenle yürümesini sağlamak için tabanı kaymayan bir ayakkabı giymelidir. Sert zeminli ayakkabılar kayabilirler.
Biz ne yapıyoruz? Can henüz 5 aylık olduğu için kendi kendine yürümeye başlamış değil. Yürümeye başladığında tabanı kaymayan, uygun bir ayakkabı edineceğiz. Evde de şu anda çorap ya da çıplak ayakla geziyor ve halinden de
10 Aralık 2011 Cumartesi
çocukla gidilecek yerler
Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi: Ataşehir Atatürk Mahallesi, Fatih Sultan Mehmet Caddesi, TEM Otoyolu Anadolu Otoyol Kavşağı İst, Tel: 0 216 4564437
Bostancı Gösteri Merkezi Yanı, LunaPark: Mehmet Şevki Paşa Cad. Bostancı İstanbul
Şile Hayvanat Bahçesi: Ahmetli Köyü Çıkışı Şile, İstanbul, Tel:(0216) 731 30 53
İstanbul Oyuncak Müzesi: Ömerpaşa Caddesi Dr. Zeki Zeren Sokağı No:17 Göztepe / İST, Tel: 0 (216) 359 45 50 - 51
Bostancı Gösteri Merkezi Yanı, LunaPark: Mehmet Şevki Paşa Cad. Bostancı İstanbul
Şile Hayvanat Bahçesi: Ahmetli Köyü Çıkışı Şile, İstanbul, Tel:(0216) 731 30 53
İstanbul Oyuncak Müzesi: Ömerpaşa Caddesi Dr. Zeki Zeren Sokağı No:17 Göztepe / İST, Tel: 0 (216) 359 45 50 - 51
Uçurtma Müzesi, İst, Üsküdar: Aziz Mahmut Hüdayi Mah. Uncular Cad. Bakıcı Sok. No: 12, Üsküdar, Tel: ( 0216 553 23 37, 0532 616 14 66 )
İst. Yunus Gösteri Merkezi Dolphinarium, Avrupa Yakası: Eyüp
Darıca Hayvanat Bahçesi, İst Anadolu Yakası:
Darıca Hayvanat Bahçesi, İst Anadolu Yakası:
Fethipaşa Korusu, İst Anadolu Yakası: Üsküdar Sahilden Çengelköy tarafına giderken sağda, 0216 391 65 60
Beykoz Korusu, İst Anadolu Yakası: Gümüşsuyu Mah. Kemerüstü Sk. (Eski Hasır Restorant'ın Yeri) Beykoz
Büyük Çamlıca Ve Küçük Çamlıca,İst Anadolu Yakası:
Adalar Gezisi:
9 Aralık 2011 Cuma
TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği komisyonu bünyesinde oluşturulan ”Çocuk Cinsiyeti Nedeniyle Kadın Üzerinde Oluşturulan Psikolojik Şiddet, Başlık Parası ve Geleneksel Evliliklere” ilişkin alt komisyon raporunu tamamlamış.
Rapora göre, az gelişmiş bölgelerde;
- kadınların erken yaşta evlenmelerinin zorunluluk olarak görülüyor
- kadının doğurganlığının özellikle de erkek çocuk doğurmasının kadının yararına olduğuna inanılıyor
- kadın erkek çocuk doğuramadığı için psikolojik şiddete, kuma getirilmesine veya boşanma tehdine maruz kalıyor
- erken evlilik, zorla evlilik ve nişanlılık, başlık parası, berdel ve kumalık yasak ve insan haklarına aykırı olmasına rağmen oldukça yaygınnesillere aktarılacak olumsuz özellikler. Erkek çocuk doğurmak için erken yaşta ve arka arkaya gebe kalmak, sık sık düşük yapmak kadının bedenine son derece ağır hasar veriyor. Raporda da buna dikkat çekilmiş ve bunlara benzer zorlayıcı davranışların yasaklanması gerektiği belirtilmiş.
”Çocuğun cinsiyeti kadın için önemli, çünkü erkek çocuğu olduğunda kocası ile bağının daha güçlü olacağına, kocasının ve ailesinin gözünde statü ve değerinin daha yükseleceğine inanılmaktadır. Erkek açısından ise çocuk cinsiyeti, erkek çocuk istemi kadına göre çok daha önemli, ‘erkek adamın erkek oğlu olur’ inancı, baba soyunun devamı ve aileye kaynak sağlamaları gibi beklentiler bu önemi artırmaktadır.”
Yukarıdaki çarpıcı ifade, Türkiye’de kadın olmanın, özellikle de geleneksel toplumlarda kadın olmanın zorluğunu, bunalımlarını anlatıyor. Kadın, hem ailesinin hem de kocasının gözünde değerli olabilmek için doğurmak zorunda. Bir çocuk veremiyorsa kocasına, işe yaramaz o kadın. Üstelik de erkek çocuk doğurmak zorunda. Söz sahibi olabilmek, varlığını hissettirebilmek için erkek çocuk getirmeli dünyaya.
Yazık ki bebeğin cinsiyetinin babadan gelen kromozomla belirlendiğini bilmiyorlar ya da kısırlığın tek suçlusunun kadın olamayacağını. Anlatmaya kalksan, laboratuarda canlı canlı göstersen anlamaz, anlayamaz, anlamak istemez. Eksiklikleri, hataları kadınlara yüklemeyi alışkanlık haline getirmiş bir toplum nasıl kabul edebilir ki bunu?!?
İşin gerçeği, bu erkek çocuk baskısı toplumun her kesiminde var. Eğitim seviyesi yüksek olan ailelerde baskı değil de özleme dönüşüyor sadece. Karnımdaki ufaklığın ‘erkek’ olduğunu öğrenip de aile büyüklerimize haber verdiğimiz zaman aldığım tepki aynen şöyleydi mesela:
- ‘İlk çocuk erkek oldu ya, artık ikincisi kız da olsa fark etmez’ derlerdi bize. Artık rahatsın sen İrem.
Yani bana doğrudan söylemiyorlar da, böyle bir söyleyiş olduğundan bahsediyorlar. Demek ki ilk çocuk kız olsaydı bu sefer herkes ikincinin erkek olması için dua edecekti. Ben anlayamıyorum bu erkek çocuk özlemini. Soy sop meselesi desek, kızlar da soylarının genetik kodlarını taşımıyorlar mı? Bu kutsal
Oğlumun oğlu!!
görev erkeklere mi verilmiş sadece? Soyadının devamı için gerekliymiş. Soyadın devam etse ne olur, devam etmese ne olur. İnsan ol, iyi insan ol. Bu özelliklerin geçsin kendi nesline.‘Oğlumun oğlu’ diyorlar ya bir de…
Kadının yeri yok yine farkındaysanız bu resimde. Doğuranın, can verenin, büyütenin önemi yok. Damızlık gibi kullanılıyor önce sonra da üstün varlık(!) erkek çocuğun bakıcısı oluyor. Üstelik bu sözler de bir kadının ağzından çıkıyor. Büyük ihtimalle o da bu erkek çocuk baskısı altında kalmış ve kendi yaşadığı sıkıntıları sonraki nesile aktarıyor.
Yani neymiş, ‘erkek çocuk doğurmak’ kadının yararına. Hem de nasıl…
Erkek doğuramayan kadına saygı da göstermemeli. Aşağılamalı, ne kadar beceriksiz ve işe yaramaz olduğu yüzüne vurulmalı her fırsatta. Oysa biz erkek anaları ne kadar önemliyiz. Başımız her zaman dik . Kolay değil erkek doğurduk ERKEK.
slingomom teşekürler bole bi yazı için..
besin alerjileri
yaştan sonra oldukça önemli bir besin maddesidir. birçok faydalarının yanında bazen de çeşitli hastalık belirtilerine yol açarak ebeveynlerin hayatını kabusa çevirebilmekte, çocuklarımızın hatta çok ufak bebeklerin birçok sıkıntı çekmesine neden olabilmektedir.
Çocuklarda süte bağlı olarak birçok hastalık sayılabilir. Buarda daha çok, basit önlemlerle iyileştirebildiğimiz, sık görülen, inek sütü alerjisi ve laktoz intoleransından bahsetmek istiyorum.
Vücudumuzun besinlere verdikleri tepkileri 2 ana başlık altında toplayabiliriz. Zehirlenme sonucu onlalar zehirlenmeyle ilişkisi olmayanlar. Zehirlenme dışı olan tepkiler de kendi arasında bağışıklık siteminle ilgili ve ilgili olmayan diye 2’ye ayrılır. Bugün hakkında konuşacağımız konulardan biri olan inek sütü alerjileri bağışıklık sistemini ilgilendiren guruptandır. İnek sütü alerjisi çocuklarda en sık görülen besin alerjilerinden biridir. İnek sütü proteinlerine karşı, vücut anormal bir reaksiyon vermektedir. Günümüzde bebeklere 1-1,5 yaşa kadar inek sütü önermiyoruz. Ancak bebekler inek sütü kökenli mamalar veya emziren annenin aldığı süt veya süt ürünleri aracılığıyla inek sütüyle temas edip allerjik yakınmalar gösterebilmektedir. Bazen de belirtiler, 1-1,5 yaş sonrası süt içmeye başladığında ortaya çıkmaktadır.
İnek sütü alerjisinde belirtiler, diğer besin alerjilerinden farklı olmadığı için daha çok besin alerjileri ana başlığı altında konuşacağız.
Bağışkılık ya da savunma sistemimiz birçoğumuzun zannettiği gibi bizi sadece mikroplara karşı korumaz, aslında bağışıklık sitemimiz dışarıdan gelen birçok uyarıya karşı vücudumuzu koruyan bir şemsiye gibidir. Ancak bazen sanki çok titiz aşırı korumacı bir dadı gibi işi abartır ve allerji dediğimiz çağımızın hastalıklarından birine neden olur. Savunma sistemimiz zararsız olan bir maddeyi, yani besin maddesini yanlışlıkla zararlı bir madde olarak algıladığı zaman besin alerjisi ortaya çıkar. Vücut buna yanıt olarak savunma sistemini harekete gecirerek o besin maddesine özgü IgE tipinde antikorlar yani koruyucu maddeler üretmeye başlar. Kisi aynı besin maddesini daha sonraları yediğinde, vücudun çeşitli bölgelerinde bol miktarlarda kimyasal maddeler salgılanır. Bu kimyasal maddeler de, solunum sistemi, sindirim sistemi, cilt ve kalp-dolasim sistemlerini etkileyerek bir dizi allerjik tepkiye neden olur.
Ailesinde en azından bir ebeveyni veya bir kardesinde alerji öykusü (allerjik rinit, astım, besin allerjisi veya egzema) olan bebeklerin yasamlarının ilk 5-7 yılı icinde besin allerjisi ortaya cıkma riski %20 kadar yüksek olabilir. Besin allerjisi, allerji öyküsü olmayan ailelerde daha az görülür.
Allerji riski olan bebekler bazen mamalardaki inek sütü ve soya proteinlerine karsı da allerjik hale gelebilirler. Tüm çocukların yaklaşık %6’sında 2 yaşına kadar besin allerjisi çıkma olasılığı vardır. İlk 1 yaş besin allerjisinin ortaya çıkması açısından cok hassas bir dönem olduğundan, allerjiyi önlemek icin riskli gruplarda önlemlere doğumdan itibaren başlanabilir.
Tüm besin allerjilerinin %90’ından sadece sekiz besin maddesi sorumludur: Süt, yumurta, soya ve buğday, yerfıstıgı, ceviz, balık ve kabuklu deniz ürünleri. Alerjik tepkiler açısından çok suçlanan çilek ve domates gibi besinler ise doğrudan kendi içlerinde bulunan histamin isimli kimyasal maddeden dolayı alerji benzeri tepkilere yol açarlar. Yani bizim titiz aşırı korumacı dadımızın burada suçu yoktur.
BESİN ALERJİSİNİN BELİRTİLERİ NELERDİR?
Ağızda karıncalanma-yanma hissi, ağız ve boğazda şişme, ciltte kızarıklık kaşıntı-kabartılar, gözlerde kaşıntı gibi daha sınırlı belirtler olabildiği gibi. Kusma, karın ağrısı, ishal, burun akıntısı-burun tıkanıklığı, göğüste tekrarlayan hırıltılar, öksürük, nefes almada zorluk gibi daha yaygın belirtler de ortaya çıkabilir. Hatta çok alerjik bireylerde bazen kan basıncında düşme, bilinç kaybı ile seyreden çok yagın tepkiler ve çok nadiren ölüm bile olabilir. Tipik olarak, kişi allerjik olduğu besini aldıktan sonraki dakikalar veya bir kaç saat içinde belirtiler ortaya çıkar.
BESİN ALERJİLERİNDE TANI
Besin alerjilerinde tanı genellikle öykü ve gözleme dayalı olarak konur. Kanda şüphelenilen besine özgü Ig E tipinde antikorlar araştırılabilir. 2 yaşın altında deri testiyle alerji tespiti çok güvenilir olmadığı gibi, test sırasında da ciddi reaksiyonlara yol açabilir. Genelde şüphelenilen gıdanın kısa süreli kesilmesi ile belirtlierin azalması ve takiben tekrar verildiğinde şikyetlerin artması, pratik olarak evde ebeveynlerin de uygulayabildiği bir tanı yöntemi olarak kabul edilebilir.
BESİN ALERJİLERİNİN ÖNLENMESİ VE TEDAVİSİ
Özellikle de alerjisi olan ailelerin bebeklerine en erken öneri kesinlikle ilk 6 ay bebeklerini sadece anne sütüyle beslemeleridir. Risk olan ailelerde annenin aşırı kuru yemiş yemesi, kabuklu deniz ürünlerini fazla tüketmesi de önlenmelidir. Riskli bebeklerde katı gıdalara 6 aydan önce kesinlikle başlanmamalı, yine balık ve kabuklu deniz ürünleri diyete 2-3 yaştan önce sokulmamalıdır. Çok aşırı gazlı ve ağlayan bebekler, yüzlerinde devamlı aşırı kızarıklık ve pullanma olan , kafasında konak olan bebekler, hatta bazen sebebi açıklanamayan inatçı bir burun tıkanıklığı bile bu gizli buzdağının sadece görünen kısmı olabilirler. Böyle bebeklerde inek sütü alerjisi araştırılabilir, bulunduğu takdirde inek sütü ve inek sütü içeren besinlerin bebeğin diyetinden, bebek sadece anne sütüyle besleniyorsa annenin diyetinden çıkarmak tedavi için yeterli olacaktır. Diğer besin alerjileri için de bazen annenin diyetinden suçlu besinin çıkarılması gerekmektedir. Bazı özel durumlarda alerji yapma özellikleri azaltılmış mamalar da tedavide kullanılabilir. İnek sütü alerjisinin erken tanınması hastalığın gizli gizli ilerlemesini, daha ciddi belirtilere yol açmasını önler. Genellikle sıkı bir diyetle %80’inde 3 yaş civarı kaybolur. 2. konumuz laktoz intoleransı ise daha kolay anlaşılır bir dille süt şekerine hassasiyettir.
Laktoz intoleransı
İnek sütü alerjisinde savunma sistemimiz sütteki proteinlere karşı tepki verirken, buradaki sorun savunma mekanizmasının bir tepkisi değildir. Biz sütün içine şeker atmasak da sütün içinde doğal olarak bulunan laktoz isimli 2 farklı şekerin birleşmesinden oluşan bir süt şekeri mevcuttur. Bu şeker bütün hayvan sütlerinde bulunduğundan, bazı insanlar sadece inek sütüne karşı alerjik rahatsızlığa sahip olsalar da, süt şekerine hassas insanların tüm hayvani sütlerden uzak durmaları gerekmektedir.
Bağırsaklarımızda normalde bulunması gereken laktaz isimli kimyasal madde laktoz ve su ile birleşince süt şekerini galaktoz ve glukoz isimli daha küçük parçacıklara bölerek kana geçmesini sağlar. Süt şekerine hassas olan bireylerde laktaz isimli kimyasal madde ya hiç yoktur veya yetersizdir. Sonuç olarak süt şekeri kana geçebilecek daha küçük parçacıklara bölünemediğinden barsak içinde kalarak buranın sıvı-mineral dengesini olumsuz etkiler. Aşırı sıvı-mineral birikimiyle genişleyen barsaklarda hareketlilik artar ve ishal ortaya çıkar. Bunun yanında serbest halde yıkılmadan kalın barsaklara ulaşan laktoz buradaki bakteriler tarafından mayalanma işlemine uğrar ve ortaya hidrojen gazı çıkar. Fazla miktardaki hidrojen hem ishali arttırır hem de gaz ve şişkinlik başta olmak üzere diğer sindirim sistemi yakınmalarına yol açar.
Laktazın tamamen yok olduğu durum genetik bir durumdur ve çok nadir görülür ancak, kısmi yetersizlikler oldukça sık görülür ortalama 10 kişiden birinde değişen derecelerde hassasiyet görülebilir. Veya hayatlarının bir döneminde başka hastalıklar veya durumlara bağlı olarak ikincil ve geçici hassasiyet sorunları yaşayabilirler.
Yakınmalar laktoz içeren besinleri aldıktan 30-120 dakika sonra ortaya çıkar. Bazı kişilerde yakınmalar fazla miktrda laktoz aldıktan sonra ortaya çıkarken bazı bireylerde 1 bardak süt, hatta çok hassas bireylerde sadece içinde katkı maddesi olarak laktoz içeren bir besinin yenmesi sonucu bile ortaya çıkabilir. Bu hassasiyet farkları bireylerin barsaklarındaki laktaz yetersizliğinin derecesiyle ilgilidir. Süt şekeri hassasiyeti genelde rahatsızlık verici bir durum olmakla beraber hayati bir sorun yaratmaz.
Tanı
Süt şekeri hassasiyetinin tanısı genelde klinik bulgular ile konur. Bunun için en basit yöntem birkaç gün süreyle laktoz içeren besinlerden uzak durulmasıdır. Daha sonra 2-3 bardak süt içilir. Eğer karın ağrısı ve yakınmalar ortaya çıkıyor ise laktoz hassasiyetiniz olabilir demektir.
Eğer kesin bir tanı istenir ise bazı laboratuar incelemelerinin yapılması gerekebilir.
• Laktoz tolerans testi: Açlık kan şekeri ölçüldükten sonra laktoz içeren sıvı içilir ve daha sonra birkaç kez kan şekeri ölçümü yapılır. Eğer kan şekeri yükseliyorsa laktoz intoleransı yok demektir.
• Soluk testi: Laktoz içeren bir sıvı içildikten sonra nefeste hidrojen gazı ölçülür
• Biopsi: Barsaktan biopsi alınır.
Tedavi
En etkin ve tek tedavi şekli dietten laktoz içeren ürünleri çıkarmaktır. Tedavinin şekli yakınmaların şiddetine göre değişir. Hafif yakınması olan kişilerde alınan süt ürünü miktarının azaltılması yeterli olurken şiddetli olgularda tamamen laktozsuz diet gerekli olabilir.
Çok hassas kişilerde örneğin kahve kremasının içindeki çok az miktardaki laktoz bile yakınmalara neden olabilir.
Hangi gıdalarda laktoz vardır
En sık tüketilen laktoz kaynakları şunlardır:
• Süt
• Tereyağ
• Margarin
• Yoğurt
• Peynir
• Süttozu
• Çikolata
• Kaymak, krema
Yoğurt bu ürünler arasında farklı bir yere sahiptir. İçindeki mayalayıcı bakteriler laktozu parçalar ve süt içemeyen pekçok kişi rahatlıkla yoğurt yiyebilir
Son dönemlerde piyasada laktazlı süt ve süt ürünleri ya da laktozu alınmış süt satılmaktadır. Bu ürünlerin tüketilmesi de yakınmaların ortaya çıkmasını engeller.
Gizli laktoz
Her ne kadar süt ve sütten yapılan gıdalar doğal besin kaynakları olsa da, laktoz sık sık hazır gıdalara da eklenmektedir. Laktoz hassasiyeti yüksek olan insanlar şunu bilmelidirler ki bir çok gıda ürününde, hatta bazı ilaçlarda düşük oranlarda laktoz bulunabilir. Ekmek ve diğer fırın ürünleri
• İşlenmiş kahvaltılık tahıllar
• Hazır patates püresi, çorbalar ve kahvaltılık içecekler
• Salata sosları
• Şekerlemeler ve diğer çerezler
• Bisküvi ve kek karışımları
• Kahve kremaları
Süt ürünleri içermez diye etiketlenen bazı ürünler örneğin, kahve kremaları ve diğer kremalar aynı zamanda süt ürünlerinden türetilen dolayısı ile laktoz içeren katkı maddeleri bulundurabilirler.
Bilinçli tüketici sadece süt ve laktoz miktarı ile yetinmemeli aynı zamanda peynir altı suyu, süt yan ürünleri, ve yağsız süt tozlarına da dikkat etmelidirler. Eğer etiket üzerinde bunlardan birisi mevcutsa ürün laktoz içeriyor demektir.
Çocuklarda süte bağlı bu 2 rahatsızlığın yanında da bir sorunu olmayanlarda da sütün fazlası kabzılık ve demir eksikliği gibi sorunlara yol açabilir.
HAMİLELİKTE LAKTOZ HASSASİYETİEğer laktoz intoleransı nedeni ile süt içemiyorsanız endişelenmeyin. Hamilelikte süt önemli bir kalsiyum kaynağı olmakla birlikte kalsiyum almak için tek yöntem değildir. Diğer pekçok yol ile vücudunuzun ve bebeğinizin gerek duyduğu kalsiyumu alabilirsiniz.
• Sütü az miktarlarda içmeye çalışın. Laktoz intoleransı olan pekçok insan bir seferde yarım bardak ya da daha az sütü kabul edebilmektedir. Günde 3-4 defa azar azar içmeyi deneyin
• Piyasada satılan laktazlı ya da laktozu azaltılmış sütleri içmeyi deneyin. Hafif (light) süt içtiğinizde yeterli kalsiyumu alırken hem gereksiz yağ almamış olursunuz, hem de daha kolay sindirebilirsiniz.
• Sütü yemeklerle birlikte içmeyi deneyin. Genelde yemekle birlikte alınan süt daha kolay sindirilir.
• Bakterilerle fermente edilmiş yoğurt, beyaz peynir gibi süt ürünleri süte göre çok daha kolay sindirilir.
•Tüm bu yöntemlerin başarısız olması durumunda ise kalsiyum içeren vitaminler kullanabilirsiniz
Çocuklarda süte bağlı olarak birçok hastalık sayılabilir. Buarda daha çok, basit önlemlerle iyileştirebildiğimiz, sık görülen, inek sütü alerjisi ve laktoz intoleransından bahsetmek istiyorum.
Vücudumuzun besinlere verdikleri tepkileri 2 ana başlık altında toplayabiliriz. Zehirlenme sonucu onlalar zehirlenmeyle ilişkisi olmayanlar. Zehirlenme dışı olan tepkiler de kendi arasında bağışıklık siteminle ilgili ve ilgili olmayan diye 2’ye ayrılır. Bugün hakkında konuşacağımız konulardan biri olan inek sütü alerjileri bağışıklık sistemini ilgilendiren guruptandır. İnek sütü alerjisi çocuklarda en sık görülen besin alerjilerinden biridir. İnek sütü proteinlerine karşı, vücut anormal bir reaksiyon vermektedir. Günümüzde bebeklere 1-1,5 yaşa kadar inek sütü önermiyoruz. Ancak bebekler inek sütü kökenli mamalar veya emziren annenin aldığı süt veya süt ürünleri aracılığıyla inek sütüyle temas edip allerjik yakınmalar gösterebilmektedir. Bazen de belirtiler, 1-1,5 yaş sonrası süt içmeye başladığında ortaya çıkmaktadır.
İnek sütü alerjisinde belirtiler, diğer besin alerjilerinden farklı olmadığı için daha çok besin alerjileri ana başlığı altında konuşacağız.
Bağışkılık ya da savunma sistemimiz birçoğumuzun zannettiği gibi bizi sadece mikroplara karşı korumaz, aslında bağışıklık sitemimiz dışarıdan gelen birçok uyarıya karşı vücudumuzu koruyan bir şemsiye gibidir. Ancak bazen sanki çok titiz aşırı korumacı bir dadı gibi işi abartır ve allerji dediğimiz çağımızın hastalıklarından birine neden olur. Savunma sistemimiz zararsız olan bir maddeyi, yani besin maddesini yanlışlıkla zararlı bir madde olarak algıladığı zaman besin alerjisi ortaya çıkar. Vücut buna yanıt olarak savunma sistemini harekete gecirerek o besin maddesine özgü IgE tipinde antikorlar yani koruyucu maddeler üretmeye başlar. Kisi aynı besin maddesini daha sonraları yediğinde, vücudun çeşitli bölgelerinde bol miktarlarda kimyasal maddeler salgılanır. Bu kimyasal maddeler de, solunum sistemi, sindirim sistemi, cilt ve kalp-dolasim sistemlerini etkileyerek bir dizi allerjik tepkiye neden olur.
Ailesinde en azından bir ebeveyni veya bir kardesinde alerji öykusü (allerjik rinit, astım, besin allerjisi veya egzema) olan bebeklerin yasamlarının ilk 5-7 yılı icinde besin allerjisi ortaya cıkma riski %20 kadar yüksek olabilir. Besin allerjisi, allerji öyküsü olmayan ailelerde daha az görülür.
Allerji riski olan bebekler bazen mamalardaki inek sütü ve soya proteinlerine karsı da allerjik hale gelebilirler. Tüm çocukların yaklaşık %6’sında 2 yaşına kadar besin allerjisi çıkma olasılığı vardır. İlk 1 yaş besin allerjisinin ortaya çıkması açısından cok hassas bir dönem olduğundan, allerjiyi önlemek icin riskli gruplarda önlemlere doğumdan itibaren başlanabilir.
Tüm besin allerjilerinin %90’ından sadece sekiz besin maddesi sorumludur: Süt, yumurta, soya ve buğday, yerfıstıgı, ceviz, balık ve kabuklu deniz ürünleri. Alerjik tepkiler açısından çok suçlanan çilek ve domates gibi besinler ise doğrudan kendi içlerinde bulunan histamin isimli kimyasal maddeden dolayı alerji benzeri tepkilere yol açarlar. Yani bizim titiz aşırı korumacı dadımızın burada suçu yoktur.
BESİN ALERJİSİNİN BELİRTİLERİ NELERDİR?
Ağızda karıncalanma-yanma hissi, ağız ve boğazda şişme, ciltte kızarıklık kaşıntı-kabartılar, gözlerde kaşıntı gibi daha sınırlı belirtler olabildiği gibi. Kusma, karın ağrısı, ishal, burun akıntısı-burun tıkanıklığı, göğüste tekrarlayan hırıltılar, öksürük, nefes almada zorluk gibi daha yaygın belirtler de ortaya çıkabilir. Hatta çok alerjik bireylerde bazen kan basıncında düşme, bilinç kaybı ile seyreden çok yagın tepkiler ve çok nadiren ölüm bile olabilir. Tipik olarak, kişi allerjik olduğu besini aldıktan sonraki dakikalar veya bir kaç saat içinde belirtiler ortaya çıkar.
BESİN ALERJİLERİNDE TANI
Besin alerjilerinde tanı genellikle öykü ve gözleme dayalı olarak konur. Kanda şüphelenilen besine özgü Ig E tipinde antikorlar araştırılabilir. 2 yaşın altında deri testiyle alerji tespiti çok güvenilir olmadığı gibi, test sırasında da ciddi reaksiyonlara yol açabilir. Genelde şüphelenilen gıdanın kısa süreli kesilmesi ile belirtlierin azalması ve takiben tekrar verildiğinde şikyetlerin artması, pratik olarak evde ebeveynlerin de uygulayabildiği bir tanı yöntemi olarak kabul edilebilir.
BESİN ALERJİLERİNİN ÖNLENMESİ VE TEDAVİSİ
Özellikle de alerjisi olan ailelerin bebeklerine en erken öneri kesinlikle ilk 6 ay bebeklerini sadece anne sütüyle beslemeleridir. Risk olan ailelerde annenin aşırı kuru yemiş yemesi, kabuklu deniz ürünlerini fazla tüketmesi de önlenmelidir. Riskli bebeklerde katı gıdalara 6 aydan önce kesinlikle başlanmamalı, yine balık ve kabuklu deniz ürünleri diyete 2-3 yaştan önce sokulmamalıdır. Çok aşırı gazlı ve ağlayan bebekler, yüzlerinde devamlı aşırı kızarıklık ve pullanma olan , kafasında konak olan bebekler, hatta bazen sebebi açıklanamayan inatçı bir burun tıkanıklığı bile bu gizli buzdağının sadece görünen kısmı olabilirler. Böyle bebeklerde inek sütü alerjisi araştırılabilir, bulunduğu takdirde inek sütü ve inek sütü içeren besinlerin bebeğin diyetinden, bebek sadece anne sütüyle besleniyorsa annenin diyetinden çıkarmak tedavi için yeterli olacaktır. Diğer besin alerjileri için de bazen annenin diyetinden suçlu besinin çıkarılması gerekmektedir. Bazı özel durumlarda alerji yapma özellikleri azaltılmış mamalar da tedavide kullanılabilir. İnek sütü alerjisinin erken tanınması hastalığın gizli gizli ilerlemesini, daha ciddi belirtilere yol açmasını önler. Genellikle sıkı bir diyetle %80’inde 3 yaş civarı kaybolur. 2. konumuz laktoz intoleransı ise daha kolay anlaşılır bir dille süt şekerine hassasiyettir.
Laktoz intoleransı
İnek sütü alerjisinde savunma sistemimiz sütteki proteinlere karşı tepki verirken, buradaki sorun savunma mekanizmasının bir tepkisi değildir. Biz sütün içine şeker atmasak da sütün içinde doğal olarak bulunan laktoz isimli 2 farklı şekerin birleşmesinden oluşan bir süt şekeri mevcuttur. Bu şeker bütün hayvan sütlerinde bulunduğundan, bazı insanlar sadece inek sütüne karşı alerjik rahatsızlığa sahip olsalar da, süt şekerine hassas insanların tüm hayvani sütlerden uzak durmaları gerekmektedir.
Bağırsaklarımızda normalde bulunması gereken laktaz isimli kimyasal madde laktoz ve su ile birleşince süt şekerini galaktoz ve glukoz isimli daha küçük parçacıklara bölerek kana geçmesini sağlar. Süt şekerine hassas olan bireylerde laktaz isimli kimyasal madde ya hiç yoktur veya yetersizdir. Sonuç olarak süt şekeri kana geçebilecek daha küçük parçacıklara bölünemediğinden barsak içinde kalarak buranın sıvı-mineral dengesini olumsuz etkiler. Aşırı sıvı-mineral birikimiyle genişleyen barsaklarda hareketlilik artar ve ishal ortaya çıkar. Bunun yanında serbest halde yıkılmadan kalın barsaklara ulaşan laktoz buradaki bakteriler tarafından mayalanma işlemine uğrar ve ortaya hidrojen gazı çıkar. Fazla miktardaki hidrojen hem ishali arttırır hem de gaz ve şişkinlik başta olmak üzere diğer sindirim sistemi yakınmalarına yol açar.
Laktazın tamamen yok olduğu durum genetik bir durumdur ve çok nadir görülür ancak, kısmi yetersizlikler oldukça sık görülür ortalama 10 kişiden birinde değişen derecelerde hassasiyet görülebilir. Veya hayatlarının bir döneminde başka hastalıklar veya durumlara bağlı olarak ikincil ve geçici hassasiyet sorunları yaşayabilirler.
Yakınmalar laktoz içeren besinleri aldıktan 30-120 dakika sonra ortaya çıkar. Bazı kişilerde yakınmalar fazla miktrda laktoz aldıktan sonra ortaya çıkarken bazı bireylerde 1 bardak süt, hatta çok hassas bireylerde sadece içinde katkı maddesi olarak laktoz içeren bir besinin yenmesi sonucu bile ortaya çıkabilir. Bu hassasiyet farkları bireylerin barsaklarındaki laktaz yetersizliğinin derecesiyle ilgilidir. Süt şekeri hassasiyeti genelde rahatsızlık verici bir durum olmakla beraber hayati bir sorun yaratmaz.
Tanı
Süt şekeri hassasiyetinin tanısı genelde klinik bulgular ile konur. Bunun için en basit yöntem birkaç gün süreyle laktoz içeren besinlerden uzak durulmasıdır. Daha sonra 2-3 bardak süt içilir. Eğer karın ağrısı ve yakınmalar ortaya çıkıyor ise laktoz hassasiyetiniz olabilir demektir.
Eğer kesin bir tanı istenir ise bazı laboratuar incelemelerinin yapılması gerekebilir.
• Laktoz tolerans testi: Açlık kan şekeri ölçüldükten sonra laktoz içeren sıvı içilir ve daha sonra birkaç kez kan şekeri ölçümü yapılır. Eğer kan şekeri yükseliyorsa laktoz intoleransı yok demektir.
• Soluk testi: Laktoz içeren bir sıvı içildikten sonra nefeste hidrojen gazı ölçülür
• Biopsi: Barsaktan biopsi alınır.
Tedavi
En etkin ve tek tedavi şekli dietten laktoz içeren ürünleri çıkarmaktır. Tedavinin şekli yakınmaların şiddetine göre değişir. Hafif yakınması olan kişilerde alınan süt ürünü miktarının azaltılması yeterli olurken şiddetli olgularda tamamen laktozsuz diet gerekli olabilir.
Çok hassas kişilerde örneğin kahve kremasının içindeki çok az miktardaki laktoz bile yakınmalara neden olabilir.
Hangi gıdalarda laktoz vardır
En sık tüketilen laktoz kaynakları şunlardır:
• Süt
• Tereyağ
• Margarin
• Yoğurt
• Peynir
• Süttozu
• Çikolata
• Kaymak, krema
Yoğurt bu ürünler arasında farklı bir yere sahiptir. İçindeki mayalayıcı bakteriler laktozu parçalar ve süt içemeyen pekçok kişi rahatlıkla yoğurt yiyebilir
Son dönemlerde piyasada laktazlı süt ve süt ürünleri ya da laktozu alınmış süt satılmaktadır. Bu ürünlerin tüketilmesi de yakınmaların ortaya çıkmasını engeller.
Gizli laktoz
Her ne kadar süt ve sütten yapılan gıdalar doğal besin kaynakları olsa da, laktoz sık sık hazır gıdalara da eklenmektedir. Laktoz hassasiyeti yüksek olan insanlar şunu bilmelidirler ki bir çok gıda ürününde, hatta bazı ilaçlarda düşük oranlarda laktoz bulunabilir. Ekmek ve diğer fırın ürünleri
• İşlenmiş kahvaltılık tahıllar
• Hazır patates püresi, çorbalar ve kahvaltılık içecekler
• Salata sosları
• Şekerlemeler ve diğer çerezler
• Bisküvi ve kek karışımları
• Kahve kremaları
Süt ürünleri içermez diye etiketlenen bazı ürünler örneğin, kahve kremaları ve diğer kremalar aynı zamanda süt ürünlerinden türetilen dolayısı ile laktoz içeren katkı maddeleri bulundurabilirler.
Bilinçli tüketici sadece süt ve laktoz miktarı ile yetinmemeli aynı zamanda peynir altı suyu, süt yan ürünleri, ve yağsız süt tozlarına da dikkat etmelidirler. Eğer etiket üzerinde bunlardan birisi mevcutsa ürün laktoz içeriyor demektir.
Çocuklarda süte bağlı bu 2 rahatsızlığın yanında da bir sorunu olmayanlarda da sütün fazlası kabzılık ve demir eksikliği gibi sorunlara yol açabilir.
HAMİLELİKTE LAKTOZ HASSASİYETİEğer laktoz intoleransı nedeni ile süt içemiyorsanız endişelenmeyin. Hamilelikte süt önemli bir kalsiyum kaynağı olmakla birlikte kalsiyum almak için tek yöntem değildir. Diğer pekçok yol ile vücudunuzun ve bebeğinizin gerek duyduğu kalsiyumu alabilirsiniz.
• Sütü az miktarlarda içmeye çalışın. Laktoz intoleransı olan pekçok insan bir seferde yarım bardak ya da daha az sütü kabul edebilmektedir. Günde 3-4 defa azar azar içmeyi deneyin
• Piyasada satılan laktazlı ya da laktozu azaltılmış sütleri içmeyi deneyin. Hafif (light) süt içtiğinizde yeterli kalsiyumu alırken hem gereksiz yağ almamış olursunuz, hem de daha kolay sindirebilirsiniz.
• Sütü yemeklerle birlikte içmeyi deneyin. Genelde yemekle birlikte alınan süt daha kolay sindirilir.
• Bakterilerle fermente edilmiş yoğurt, beyaz peynir gibi süt ürünleri süte göre çok daha kolay sindirilir.
•Tüm bu yöntemlerin başarısız olması durumunda ise kalsiyum içeren vitaminler kullanabilirsiniz
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)